Posts

Showing posts from 2010

İzmir'de bir İstanbullu - Aralık 2010

45 dakika uçağın içerisinde bekletilip, randevumuza geç kalıcaz diye panik yaşayarak vardık İzmir'e. Oysa şaşırtıcı bir şekilde 20 dk da varacağımız yere ulaştık. Milyon kere geldiğim İzmir, yine farklı yönlerini gösterdi bu seyahatte. Hava kendini Eylül sanıyor, toplantı aralarında deniz kenarında güneş banyosu yapıyoruz resmen. Geç yenen afilli bir köy kahvaltısından sonra ( Kordon'da Şamdan) . Kır kahvaltısını boşverin, direk gözleme ve omlet söyleyin), nerdeyse zigzag çizerek, sürekli 5 dklık mesafelerde bir ileri bir geri gidiyoruz diğer toplantılara. Trafik hiç yok. Bu esnada Cumhuriyet Meydanı'ndaki protesto gözümüze çarpıyor; "Hayvan hakları" ile ilgili dövizleri görüyoruz. Zaten bence İzmir çoktan girmiş Avrupa Birliğine, 3 günde 3 protesto, diğerleri "Arabadan in, bisiklete bin" çığlıkları ile bisikletli çevrecilerinki ve AKP li herifi protesto etmek için gene Cumhuriyet Meydanı'nda buluşanlar. Medeniyete hoşgeldiniz! Bir de neden herke

Malatya - Aralık 2010

Image
Bu sefer tamamen "Belin ne yapmış" yazısı olacak, çünkü nerdeyse hiçbir yeri göremedim :( Aslında kendim için bir ilki gerçekleştirip, eşzamanlı bildirecektim Malatya'dan ancak teknik imkanlar da el vermedi! Akşam uçağı ile havalimanında, sırada -uçakta her yerde Malatyalılar'ın meraklı ve samimi sorularına maruz kalarak gece 9 gibi Malatya'ya vardık. Erzurumlular ne kadar soğuk ise, buradakiler o kadar sıcakkanlı ve konuşkan. Şehrin biraz dışında kalan Anemon Otel'e gittik. Yurdun her bir yerinde kar var, burada yok, sadece soğuk.Otel geniş mi geniş ama insanın içini sıkmayan ferah ve modern bir lobiye sahip. Ortadan bölsen 2 odalık yer olan at koşturmalık ferah bir oda (biraz aydınlatması zayıf ve oda duvarları maalesef çok ince). Ve şık  mı şık bir tuvalet!! Becerebilirsem fotosunu yuklicem buraya da. En komiği de Malatya'ya ilişkin tek fotoğrafım bu desem? -Aslında basının çektiği ve bir de öğlen yemeği yediğimiz yerde çekilen fotolar var ama muhte

Erzurum, Aralık 2010

Istanbul'da havanın yeni yeni soğumaya başladığı günlere paralel sabah 9 uçağı ile Erzurum 'a gittik. Burda hava soğuk, ciddi soğuk... Insanların yüzü rüzgardan kavrulmuş yanıklıkta.. Mevsimi olmasına rağmen hiç kar yok (oğrendiğimize gore eski zamanlarda Şeyh Said "Erzuruma ne zaman yabancılar gelmeye başlayacak, Palandökene o zaman kar yağmayacak" demiş.. )Şehirdışından gelenlere pek sıcak davranmamaları hatta hiç konuşmamalarını buna bağladım ben... Palandöken'de Polat Reneissance oteline gittik, otel ferah, geniş bir lobisi var, bir alaturka bir dekorasyon ancak yine de göz yormuyor. Odalar hamam, resepsiyon buz, asansörler daha da buz... Zaten 2 gün boyunca 0 derece ve 50 derece arasında gidip gelmekten ambale oldum. İlk gün basın ziyaretleri ile geçti, mini bir alaturka tuvalet kazası (20 yıldır filan girmemiştim, o kadar zor durumda kalmış olmasam  yine girmezdim valla), gazete yerine kokulu bir matbaa ile karşılaştığımız için kaçarak uzaklaştığımız baş

Safranbolu, Kasım 2010

Image
Kasım ayının son seyahatini Karabük'e gerçekleştirdim. Bayramda gitmeyi düşündüğüm ama yandaş bulamadığım Safranbolu; iş için olmasaydı, aklıma gitmenin hiç gelmeyeceği Karabük'e bağlı. Basarak 4 saatte İstanbul'dan Karabük 'e vardık.Karabük Demir Çelik fabrikasının siyah  dumanlarını geçip, virajlı, bol yeşillikli (yeşil olduğunu sabah görebildil gerçi) bir yoldan 15 dk da Safranbolu'ya gittik. Yörenin özelliği olan Safranbolu konaklarından birinde, Çeşmeli Konak'ta kaldık. 3 katlı, cumbalı, ahşap şirin bir konak. Girişte resepsyon, kahvaltı alanı gibi bir alan var. Odalar üst katlarda yer alıyor, ayakkabılarımızı çıkartıp gittik. Odam çok şeker, yöresel özelliklere uygun bir dekorasyonu var. Bavulu bırakıp, etrafı keşife koyulalım dedik. Otelimizden 10 adım aşağı doğru inince şehir meydanına geliyorsunuz. O kadar küçük ki (Polonezköy küçük demiştim, burası daha da küçük). Meydan da, Safranbolu'nun alamet-i farikası olan lokumcular ışıklı ve renkli v

Polonezköy, Kasım 2010

Image
"Uzun bayram tatilinden faydalanmak kapsamında, şuraya buraya gittim" demek isterdim. Ancak hani vaktiniz olur da paranız olmaz ya da paranız olur da vaktiniz olmaz ya, ben ikisini de ayarlayabilecek durumdayken, gelecek kimse olmadigi icin Istanbul'da kaldım. Bari çevre yöreleri gezelim görelim diyerek, hepsi de ilk defa Polonezköy'ü görecek 5 bayanı ayarlayıp, yola koyulduk. Ben yol özürlü olduğum için, onlar da yolu bilmediği için kaybolma korkuları arasında ilerledik. Kavacık BP benzincideki adamdan Allah razı olsun, süper tarif etti yolu ve 20 dk da vardık. Polonezköy ismi, 1800lerde bu köye Polonyalıların yerleşmesinden geliyor. O kadar kompakt bir alanda ki, bir yuvarlak çizin (meydan) ve onun etrafına 4-5 tane çapraz ok çizin (yollar) bu kadar. Kaybolmak nerdeyse olanaksız. Hava yağmurlu olacak diye, gitme konusunda bir git gel yaşasak da, iyi ki gelmişiz dedik.  Her yer yeşillik, huzur dolu. Hafif de yağmur yağdı aslında ama çim kokusunu öyle güzel ortay

Gaziantep, Kasım 2010

Tekrar yerli bir destinasyon: Yeni işimle birlikte, il il Türkiye programı kapsamında birçok farklı ile gideceğim için bunları da kendi bakış açımla, kısaca anlatmak istiyorum... Sabah 5.30da kalkıp, 7.30 ucağı ile Gaziantep'e uykulu bir şekilde gittik. Benim Gaziantep'e ikinci gelişim. Güneş içimizi ısıtarak, ara sokakların birinde yer alan, yeni açılmış butik otelimiz "Jaleriz" e vardık. Otel yepyeni, modern ancak ara sokakta olması beni nedense rahatsız etti. Odada  1-2 saat çalıştıktan sonra, Gaziantep basınını ziyaret etmeye gittik. Hepsi birbirinden farklı, değerli ve değişik insanlarla tanıştık. Sanırım en çok, merdivenden yuvarlandığı için hastaneden yeni getirdiği yeğeni önümde koşturduğunda -ve ben yüzü gözü mosmor çocuğa çarpmamak için nerdeyse hazır ol pozisyonundaydım- "lütfen çocuğa çarpmayın??!!" diyen kadını unutamayacağim.  6 civarı işimiz bittiğinde, en azından şehirde bir iki yer görelim, kebap yiyelim dedik. Gerçi öğlen inatla üzerine y

Bavul deyip geçmeyin, Ekim 2010

Sık seyahat eden biri olarak, benim birkaç bavulum var. Tahtakurusu krizi yüzünden çöpe giden, en sık kullandığım ve en küçük boy bavulumdu. Uçağa alabileceğim kadar küçük, kumaştan ve akordeonlu olması sayesinde de istenildiğinde genişleyebilen cinsten. 2-3 günlük seyahatler için ideal. Şimdi onun yerini dolduracak yeni bir tane arayışındayım. Bir diğeri American Tourist marka - gene samsonite grubunun- ve saks mavisi, hard cover dedikleri cinsten. Ben bu cinsleri cok beğeniyorum, daha güvenli oldugunu düşünüyorum kumaş olanlara göre. Ancak havalimanında gördükleri zulüm yuzunden o kadar çabuk kırılabiliyor ki- keza benimki kırıldı. O zaman da hem görüntüsü hoş olmuyor, hem de ıslanabiliyor vb. Bu bavul da bir büyük boy, 4-5 gunluk seyahatlerde kullanılabiliyor. Ancak genişleme şansı olmadığı için dönüşte cidden zorluk yaşıyorum eşyalarımı sığdırmakta. Alışveriş yapmasam bile, hani giyilen kıyafetler daha çok yer tutar  ya, hiçbirşey sığmıyor en sonunda :) Üstelik bu bavulumun çekçek

Bu yollara ayakkabı mı dayanır?

Bütün bir yaz boyunca şıpıdıklarını ayağından çıkartmamış ve dolayısıyla sonbaharın gelmesine ayakları isyan eden biri olarak, benim için en ideal yürüme ayakkabılarından bahsetmek istiyorum. En baştan söyliyim, kişisel tercihimdir, valla reklam almadım :) (Sevgili Aslin ve Yeliz, beni şimdiden affedin) İlk sözüm bayanlara- yürümeyi becerseniz dahi kesinlikle ve kesinlikle topuklu ayakkabı ile yola çıkmayın (otobüs - havaalanı vb..) Yok bavul taşı, yok koştur, en başından ayaklara eziyeti yapmış olursunuz. Ben topuklu ayakkabılarla yürümeyi pek beceremediğimi itiraf etmeliyim. Buna rağmen iş için tek günlüğüne topuklu ayakkabı ile gittiğim bir Paris seyahatimin, Louvre müzesi önünde 2 saat taksi bulamadığım için yürüyüp, sonrasında da h limanında bomba ihbarı yüzünden?? ayakta saatlerce beklememden dolayi ne kadar eziyete dönüştüğünü, akabinde birkaç gün yürüyemediğimi halen unutabilmiş değilim.

Hepsi Hikaye

Çok beğendiğim bir siteyi paylaşmak istiyorum: http://www.hepsi-hikaye.com/seyahat/seyahatyazi.asp Bu site anlatımı, tasarımı ve içeriği ile diğer Türkçe seyahat sitelerinden ayrışıyor. Yeni bir şehre gidildiğinde zaten az gün gidildiği için hani "bildik, denenmiş bir yere gidelim" mantığı vardır ya, yemeğinden, plajına, alışverişinden oteline kadar birçok kompakt öneri yer alıyor. Henüz orada belirtilen önerilerden faydalanabilmiş değilim (ya gitmediğim yerler var ya da gittiğim yerleri ben gittikten sonra eklemişler) ya da gerçekten de gitmeye değer yerler mi bilemiyorum ancak belirttiğim gibi içerik olarak güncel, Türkçe ve iyi tasarlanmış. Tavsiye olunur....

Foça (İzmir) - Top Ten, Eylül 2010

Image
Yerli destinasyonların bilgilerine erişmek daha kolay olduğu için blogumda pek yer vermiyorum. Ancak ailecek gittiğimiz Foça tatili, bir top ten listesini hakediyor. Her zamankinden farklı olarak fotoğraf ya da mekan ismi pek yok. Listeyi okuyunca sebebini daha iyi anlayacaksınız :) Bir de,  listeyi yaptıktan sonra farkettigim, bir bavul dolusu esyayı ve yatak odasındaki herseyi yıkayıp, dezenfekte etmeme hatta bavulu çöpe atmama sebep olan geri zekalı tahta kurusu var ama ona mansiyon ödülü vermek istiyorum. FOÇA - TOP TEN 10- Yapamadıklarımız: Günübirlik tur teknesi ile Siren adasına gidip, Foça'nın sembolü olan fok balıklarını görmek. Günübirlik teknelerle, Türkiyenin en uç noktası olan Karaburun'a gitmek. Saatleri abes olduğu halde tekne ile Midilli'ye gitmek (pasaport - vize gerekli). 9- Amcam: Sanırım nerdeyse hayatımda ilk defa 4'ümüz tatile çıkacakken, son dakikada fırsatını bulup, yılın satışını gerçekleştirerek bizle gelmediği, yine de bize Foça'da H

Seyahat İpuçları - 2, Eylül 2010

İlk "seyahat ipucu" yazımda bavul yapma sırlarımı paylaşmıştım. Şimdi ise bir başka sırrımı paylaşmak istiyorum: Yolculuk poşeti :) Yolculuk poşeti de nedir derseniz eğer; ister arabayla, ister otobüsle ya da uçakla seyahat edin, varacağınız noktaya kadar sizin rahat yolculuk etmenizi sağlayacak bir poşetten bahsediyorum. Otobüs yolculuğu çok mu uzun, poşetin içine kitap / i-pod u ekleyin. Uçakta kulaklarınız mı tıkanıyor, sakız ekleyin. Ya da arabada sürekli mola vermemek için (tabii ki yolculuk arkadaşlarınıza da bağlı, çocuklar varsa yapacak pek birşey yok) suyunuzu, yiyeceğinizi yanınıza alın.

Seyahat vs. Tatil, Eylül 2010

İtiraf ediyorum, blogu çok boşladım...2 Bodrum, 1 Foça tatili ve zaten gönüllü emeklilikten dolayı tatil tadında geçen bir yazın son tatilinden döndüğüm gibi yazıyorum :) Bu gidişimde, seyahat ile tatil arasındaki farkı daha net anladım... "Seyahat" benim için ciddi ama bir o kadar da eğlenceli; öncesinde araştırma ve plan yapıp, eşe dosta gidilecek yerleri sorup, hatta hayaller kurduğum, heyecanlandığım. Gidilecek noktaya vardığımda ise, yeni bir yer görmenin, sadece plana bağlı kalmayıp spontan bir şekilde kaybolarak keşfetmenin, özgürleşmenin, deli gibi yorulmama rağmen bol bol yürümenin coşkusunu yaşamanın... Gittiğim her şehirden bir şekilde ilham alıp, bir sürü yaratıcı fikirle geri dönmemim sebebi de bu coşku aslında. Ne diyim, ister yurtiçinde olsun ister yurtdışında; seyahat etmeyi seviyorum :)

Barselona, Mallorca – Temmuz 2007

Image
“Yurtdışında hep kültür tatili mi yapıcaz, deniz tatili nasıl olur” lafları eşliğinde, tabii bir de “hem ne varmış ki şu Mayorka, İbiza, Mikonos’ta ” diyerek rotamızı Mallorca ’ya (nam-ı diğer Mayorka) çevirdik. Uçağı miller ile, oteli de internet üzerinden ayarladık. Barselona'da bir ara sokak Ben tatil arkadaşlarım Ulaş (ki kendisiyle orda tanıştım ve pek bi kaynaştık) ve Çağla’ya bir Pazar sabahı Barselona’da katıldım. Kızlarla akşam buluşacağımız için direk otele gittim. Şubat ayında gelişimde de kaldığım La Rambla’daki Hotel lloret ’teki odaya bavulumu bıraktım. Buluşma zamanına kadar ara sokakları gezdim, sokak müzisyenlerini dinledim, dolandım dolandım. Pazar günü de olsa şehrin kalabalığı konusunda bir önceki sefere oranla ciddi bir fark var: sokakta nerdeyse yürünmüyor. Şıpıdık terlikler ve şort –atlet resmi kıyafet olmuş. Kızlarla buluşma vakti geldiğinde, marinadaki Mare Magnum’da El Chipron adlı yerde, paella mızı yedik.

Frankfurt, Mart 2007

Image
Avrupa’nın Heatrow’dan sonra en büyük havaalanından dışarı çıktığımda bu finans şehrinin beni bu kadar etkileyeceğini bilmiyordum. Bir fuara katılmak için geldiğimiz bu şehirde fuar alanına yakın olsun diye Mercure Otel’de kaldık. Sonraki gelişlerimde kaldığım Le Meridien otelin lüksü burada yok maalsef, e ne kadar ekmek o kadar köfte :) Koştur koştur geçen bir fuar ortamından sonra, misafirlerimizle birlikte şehrin karşı yakasında kalan New York Brick Restaurant adlı bir restauranta gittik. Aslında bir gökdelenin tepesinde dönen bir restaurant vardı, orada yer kalmadığı için burayı tercih etmek zorunda kaldık. Ren nehri kıyısında manzarası çok hoş bir restaurant. İçerisi çok kalabalık ve tek ahçı + tek garson var. Haliyle 3 saatte ancak yemeklerimiz geldi ve 12 ye dogru otele döndük.

Osaka yazısı Hurriyet Seyahat ekinde!

Merhabalar, Burada da yer verdiğim Japonya gezisindeki Osaka ziyareti 26.07.2010- bugünkü Hurriyet Seyahat ekinde yer aldı :) Yazıya   http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/15409331.asp?gid=56 adresinden erişilebilir.

2010 Yaz Popüler Destinasyonlar

Yurtdışı destinasyonlarında, bu sene bana gelen sorulardan ve blogdaki trafikten Dubrovnik (vizesiz olduğu ve çok pohpohladıkları için) ve Mykonos (yakın ve rahat - eğlenceli olduğu için) un popüler olduğunu söyleyebilirim. Türkiye'de ise, Çeşme bu sene en popüler günlerini yaşıyor. Bodrum ise Çeşme'nin yanında sönük kaldı, kimse yokmuş vb demelerine sakın aldırış etmeyin, orası tam bir klasik. Cuma akşamı Bodrum'da şehir merkezine inerken karşı yöndeki trafiği görseniz, aynı İstanbul'daki cuma trafiği (hatta plakaların %80 i de 34 ile başlıyor).

Kos, Temmuz 2010

Image
Bodrum’a gitmişken, hazır vize de var diye Kos’a da gidelim dedik. Yeşim ile birlikte sabah 9 civarı Turgutreis’e gittik. Feribot biletimizi hemen oracıkta aldık ve kuyruk bile beklemeden feribota bindik. Yaklaşık 40 dakika sonra adanın kurak ve çorak bölgeleri karşımıza çıktı. Sırasıyla bir sürü şemsiyenin bulunduğu plajların arka arkaya dizildiği bölge, sahil kasabasını andıran şirin bir alan ve en sonunda kalenin orada (gene bir kaleye rastladım!) indiğimiz liman. AB ülkesi vatandaşı olmayanlar için tipik uzun süren bir kuyruktan geçtik ve Kos toparaklarına ayak bastık. Yeşim @ Liman Caddeye varabilmek için içinden geçtiğimiz limandaki ultra lüks yatlara bakıp, foto çektikten sonra caddeye vardık. Her yerde bisikletli ya da motorlu gençler, yaşı geçmiş turistler var. Biraz ilerleyip balıkçıların olduğu meydana geldik ve sola doğru döndük. Ayakkabı –mayodan, magnet – hediyelik eşyaya ıncık cıncık satan birçok dükkan. Aynen Bodrum çarşı gibi. Oradan sağa sapıp birçok mağazanın

Mykonos, Temmuz 2008

Image
Ingilizler’in deyişiyle Aybita (Ibiza)’dan sonra Avrupa’nın en çılgın adası Mykonos’a, tam da zamanında; bir temmuz ayının başında gittik. Ekip süper eğlenceli, Yesh ve Tola, ben, Özlem ve Özgür. Havaalanında, tavsiyeler ve internet araştırması sonucunda bulduğumuz yerlerden 4 günlük programımızı yaptık. Çocuksu heyecanımız ve etraftaki coşkulu gayler ile pırpır uçağımıza bindik ve 1 saat sonra vardık adaya. Resimlerde gördüğümüz mavi kubbeli, beyaz taş evler dolu her yer ancak çorak mı çorak bir iklim, yeşillik nerdeyse yok denecek kadar az, etrafta motorlu tipler. Bodrum’un 1970’lerdeki hali bu olmalı, zamanı sanki dondurmuşlar diye düşünerek Olia isimli otelimize vardık, hafiften yerleştik. Şehir merkezine gitmek için resepsiyondan önerilen otobüsü yaklaşık 45 dakika bekledikten sonra, ertesi gün ilk iş araba kiralamaya karar verdik.

Mudanya, Haziran 2010

Image
Bursa’ya varmak için gittiğim, bir nevi kullandığım, pit stop noktam Mudanya’yı yazacağım aklıma gelmezdi. Çoğunlukla günübirlik gittiğim, arada sırada kaldığım, ortalama ayda bir mutlaka bulunduğum bu şehre, iş amaçlı son defa gittiğim için, burda yer vererek vefa borcumu ödemek istedim :) Yaz tarifesine geçildiği için sabah 10 feribotu ile iş için Mudanya’ya doğru yol aldık. Yanımda Zeynep ve Nuray var. Beni tanıyanlar bilir, Bursa’yı pek sevmem; kasvetli ve boğucu bulurum. Bursa’ya gitmenin en sevdiğim yanı Istanbul’a dönüşüdür hatta. 2 yıl önceydi sanırım, Güzelyalı’daki Bursa iskelesinin açılmasıyla Yalova üzerinden Bursa’ya geçme işkencesi son buldu da yolculuk biraz daha keyifli oldu. Neyse, 75 dk olarak iletilen IDO feribotu bizi şaşırtmayarak her zamanki gibi 90 dk da Mudanya’ya vardı. Daracık dolambaçlı yollardan, köy kahvelerinin meraklı gözlerle bakan kalabalığının önünden aracımızla geçerek, Otantik Gemi Otele vardık.

Barselona, Şubat 2007

Image
Soğuk bir Şubat ayının ilk gününde; burkuk bileğim, annem ve büyük kardeşim Banu Abla ile Barselona’ya gitme kararı aldık. Bayram değildi, seyran değildi, sadece bir perşembeydi ve neden bu tarihi seçtiğimizi hatırlamıyorum. Pratik bavul yapıcam diyerek yanıma aldığım tek pantalon, daha gidiş uçağında patlayınca (evet o zaman da topaçlaşmıştım :) iner inmez bir mağaza bulma derdi sardı beni. Üstelik de seyahatlerde yerel mağazalar dışında alışverişi hiç sevmem. Yıldızcığımla La Rambla'da Hava buz gibi ama şansımıza güneşliydi; böylelikle tadını çıkartabildik şehrin, bileğimin sancısını bile unuttum. İlk istikamet, bizim İstiklal Caddesi’nin muadili olan ve oranın en merkezi noktalarından biri olan La Rambla caddesindeki otelimiz: Hotel Lloret . Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine internetten ayarladık: çok merkezi, fiyatlar uygun, odalar temiz ancak çok sıkışık. Annemin yatağı, odada kapı olmasa koridorda duracaktı nerdeyse. Hayat kurtarıcı Mare Magnum Tekne gezisinde d

Selanik ve Alexandroupolis (Dedeağaç), Haziran 2010

Image
Yazın gelmesini değerlendirerek, uzun zamandır birçok kişiden duyduğum Alexandroupolis (Dedeağaç – kısaca Alex) e gitmeye karar verdik. Planımız, fotoğraf kursunu yeni bitiren Yeliz’in fotoları çekmesi, benim de sonrasında yazmam. Biri çeker biri yazar :) Esenler - Metro Tur Hazır oralara gitmişken Selanik’e de bir uğrayalım diyerek, Metro turdan bilet ayarladım. Hayatımda ilk defa – ve artık son defa- otobüsle yurtdışına çıktım. Aslında ilk başta herşey çok iyiydi. Öncelikle kişi başı gidiş-dönüş 140 tl gibi Bodrum’a bile gidemeyeceğiniz bir rakama bilet aldık. Giderkenki otobüs çok ferah, serin, geniş koltukluydu; zamanlamalar süperdi ve hatta her koltuk için özel tv bile vardı. Asabi + gay muavin bile sinirlerimizi bozamadı taa ki Yunan sınırına gelene kadar. Öncelikle 1 saat dışarıda bavullarımızın uykulu köpek tarafından koklanmasını bekledik. Gecenin 3’ü olması ve bir saattir ayakta olmamız sebebiyle, bir pencere kenarına tünemiştik ki, kalantor amcanın biri, o pencerede ot

Seyahat İpuçları - 1, Haziran 2010

Pratik bir şekilde bavul hazırlamak: Bavul hazırlama konusunda yılların tecrübesine sahip ve kompakt seyahat eden biri olarak, hızlı ve pratik bavul hazırlama sırlarımı kısaca aktarmak istiyorum :) İşe öncelikle seyahat checklist i hazırlayarak başlayın. Benim zamanla oluşturduğum bir liste var ve yaz ve kış aylarına göre bazı maddeler değişiyor. Ancak ne olursa olsun zaman kazanmanızı sağlıyor. Sizin de hazırlayabilmeniz için, örnek olması amacıyla benimkini paylaşıyorum: 1- Pijama 2- İç Çamaşırı 3- Makyaj 4- Aksesuar 5- Parfüm 6- Kırmızı çanta (bkz, aşağıda) 7- Şarj aletleri (I-pod, for mak, cep tel) 8- Pasaport (gidilecek yere göre) 9- Toka, tarak 10- Ayakkabı 11- Kitap 12- Para 13- Küçük çanta 14- Güneş gözlüğü 15- Çorap Bunlara kışın eldiven, atkı vb gibi malzemeler, yazın ise güneş gözlüğü, mayo, havlu, güneş yağı vb ekleniyor. Yukarıda “ kırmızı çanta ” olarak belirttiğim bir kozmetik çantası hazırlamanızı şiddetle öneririm. Bu çantada ise, diş fırçası, diş ma

Hindistan, Ocak 2007

Image
Bu sefer bir son dakika gelişmesi ile iş için Hindistan yolu gözüktü. 2 ay öncesinden sıtma vb gibi aşılara başlamak gerekiyormuş, vakit az oldugundan etkisi olmayacağı için zorunlu aşıları bile olamadan, hafif tırsarak yola çıktım. Dubai'de 7 saatlik aktarma ve oradaki duty freenin her santimetrekaresini ezberledikten sonra Emirates’in in-flight entertainment sistemine hayran kalarak bir Cuma gününde Mumbai (Bombay) e vardım. Havalimanı bizim Atatürk havaalanının 15 yıl önceki hali: kaotik bir ortam, fena kalabalık, biraz da kokulu. Ocak ayı olmasına rağmen dışarı çıkınca beni ilk yoğun bir nem ve sıcak karşıladı. Kaos kelimesi sadece uçak sonrası için değil, tüm Mumbai ile eş anlamlı. Her taraf kalabalık, insanın aklı başından gidiyor. Koca koca yollar, 3 tekerlekli araçlar, nerden çıkacağı belli olmayan arabalar ve insanlar. Resmen bir lunapark. Neyse ki Hindistan’daki ofis kalacağım süre boyunca bana şöförlü ve klimalı bir Tata marka araç tahsis etti ve trafiği sorun etmeme