Ikinci sans - Budapeste, Eylul 2016
Tam Kurban Bayram'ına
denk gelen eğitimim sağolsun, Budapeşte'deyim. Uygun fiyatlı bir yurtdışı
alternatifi olduğu için etraf Türk kaynıyo. Bayram tatili arkadaşım Aslı'yla
akşam 8 gibi Novotel Danube'ye vardık. Pencereden bir baktık ki bütün
ihtişamıyla Parlamento Binası karşımızda. Bu arada
şehrin ortasından
Tuna nehri geçiyor ve İstanbul'daki Avrupa / Anadolu yakası gibi Buda ve Peşt
olarak ikiye ayrılıyor.
Daha önce hep kara
kışta gelmiştim, çok da kasvetli geldiği için de pek hazzetmemiştim.
Hem manzara güzel,
hem hava güzel, tadını çıkartalım dedik ve kendimizi gece gece sokağa attık.
Etrafta dolanıp, bol foto çektirdikten sonra, otele de yakın bir yerde, şeker
bir çay bahçesi benzeri açık hava cafesine oturduk. Sonradan isminin Angelika
olduğunu öğrendiğim bu yerde son zamanlarda (Nisan ayındaki Paris seyahatinden
beri) içtiğim en güzel sıcak çikolatayı içtim.
Ertesi gün ben eğitilirken Aslı hop on hop off otobüs ile güneşin ve şehrin tadını çıkarttı. Akşam ise benim daha önceki bi gelişimden birinde gittiğim ve beğendiğim Spoon by the river adlı tekne restauranta gittik. Leziz yemeklerden sonra biraz yürüyüp Sofitel Paris Budapest otelinin cafesinde roboois çay içerek, über rahat koltuklara gömüldük ve hatta üzerimize battaniye bile çektik. Dönüş yolunda taksici, hem turistiz hem de kredi kartı ile ödemek istedim diye gece tarifesi var dedi ve 3 katı fazla para aldı. Bizim de basiretimiz bağlandı, resepsiyondakilere sor di mi. Sonuç olarak benim bi midem bulandı.
Nitekim sabahın
7'sinde, cep telefonuma gelen kredi kartı harcama mesajları ile uyandım. Geçen
ay da Türk kredi kartımla başıma aynısı geldiği için şaşırtıcı sakinim ve
tecrübeliyim. Tek fark Dubai'deki hödük bankacılık sistemi. HSBC gibi global bi
bankayla çalışmak bile farkettirmiyo. Resmen 1 saat ve yaklaşık 5-6 ayrı arama
ile kartı kapattırabildim. Oysa Türk kartımı 5-6 dakikada kapatabilmiştim.
Neyse, bu arada bi gece önce taksiciye kıl kaptım ya, kesin odur dedim.
Harcamalar hep Miami'dendi, Budapeşte öncesi ordayken kopyalamışlar boyu
batasıcalar (ilk defa bu deyimi kullandim, gururluyum:)
Bu tatsız olay
sonrası eğitime devam, akşam gene nehrin karşı tarafına geçip önce Four Seasons
hoteli gez ordan arka sokaktaki Tom and George Restauranta gittik.
Hava o kadar
güzel ki, yürümeye doyamadık, inatla vuran ayakkabı ile Vuci Ut'a (ana meydan
ve onu kesen sokaklar) yürüdük. Sokakta Kurtoskalacs -Chimney cake yapımını
izledik ve beleşe yedik. Ordan otele dönüş.
Cuma günü son
günümüzdü ve eğitim 4 gibi bitti. Biz de Aslı'yla önce Margaret Adası'na
gittik. Aslında spor yapmak için ideal bi yer ama onun dışında gitmeye gerek
yok. Ordan gene yürüyerek yolun karşısına geçtik ve
salak bi profiterol yedim. Basmışlar kremayı, resmen her yerde kremaya
bayılıyolar, yok profiterolde yok sıcak çikolatada... Bu arada, bizle birçok
benzer tatlı
olduğunu gördük. Vakit yaklaşınca atladık bir taksiye ve havaalanına gittik.
Aslında hikaye burda bitiyor normalde; geceyarısı uykulu uykulu inip de;
Aslı'ya Amerika'dan getirdiğim ama ödünç aldığım bavulun sırılsıklam ve sirke
kokarak geldiğini gördüğümüzdeki halimi anlatmadan geçemicem. Yol boyunca
takside iğrenç kokuya maruz kalınca, Aslı garibim sirke iyidir, kötü enerjiyi
alır filan diye teselli etti beni. Eve gidince gerçekler ortaya çıktı: dökülen
sirke diil ucuz & iğrenç bi kırmızı şarapmış ve bütün kıyafetlerime
işlemiş. Allah'tan bilgisayarım yanımdaydı, ona bişey olmadı. Gecenin o
saatinde annem bi yandan parti parti çamaşır yıkadı (25 dklık hızlı program
sağolsun), ben bi yandan elime geçirdiğim bezi beyaz şaraba batırıp Aslı'nın
bavulunu kurtarma çabasına düştüm (bilmeyenler icin kamu spotu; kırmızı şarap
lekesini beyaz şarap ile çıkartabilirsiniz), neyse en sonunda herşeyi
kurtarmayı başardık ve alakasiz da olsa Dunya Kucuk dedim
Comments
Post a Comment