Hansel ve Gratel diyarinda- Colmar ve Alsace Yolu, Aralik 2016
Avrupa'da görmek
istediğim nadir yerlerden birine, üstelik Christmas zamanı gidiyoruz. Bu sefer ekip farklı,
Yeşim ve Tola'nın yanında bir de çoçuklar var ve ilk ciddi yurtdışı seyahatleri
olacak :)
Basel'e uçtum, pasaport kontrolünden ve bavulu aldıktan sonra karşıma İsviçre ve Almanya/Fransa alternatifleri çıktı. Basel öyle bir yerdeki resmen hepsinin ortasında. Ben Fransa kapısından çıkıp 11 nolu otobüsle Saint Louis tren istasyonuna gittim. Ordan 30 dakikalık tren yolculuğu ile Colmar'a geldim. Gelir gelmez noel süslü çam ağaçları karşıladı zaten.
Yürüme inadimla elimde bavulla, 7 dakikalık yoldaki oteli yarım saatte kaybolarak bul. Gelirken kayak montu alsak mı, hele Dubai'den sonra bana burası çok mu soğuk gelir muhabbeti yaptık. Son gün 1 dereceye düşmesi dışında hava İstanbul ile aynıydı, üstelik yağmur çamur da olmadı.
Champ de Mars parkının ordaki Mercure Otele eşyaları bıraktım, kendimi hemen sokağa attım.
Basel'e uçtum, pasaport kontrolünden ve bavulu aldıktan sonra karşıma İsviçre ve Almanya/Fransa alternatifleri çıktı. Basel öyle bir yerdeki resmen hepsinin ortasında. Ben Fransa kapısından çıkıp 11 nolu otobüsle Saint Louis tren istasyonuna gittim. Ordan 30 dakikalık tren yolculuğu ile Colmar'a geldim. Gelir gelmez noel süslü çam ağaçları karşıladı zaten.
Yürüme inadimla elimde bavulla, 7 dakikalık yoldaki oteli yarım saatte kaybolarak bul. Gelirken kayak montu alsak mı, hele Dubai'den sonra bana burası çok mu soğuk gelir muhabbeti yaptık. Son gün 1 dereceye düşmesi dışında hava İstanbul ile aynıydı, üstelik yağmur çamur da olmadı.
Champ de Mars parkının ordaki Mercure Otele eşyaları bıraktım, kendimi hemen sokağa attım.
5 Noel pazarından
oluşan bir rota yapmışlar, resmen tabelalarla filan yol gösteriyorlar. İlk
olarak otele en yakın olan 5 nolu marketle başladım, sıcak şarabımı içtim,
kalabalık gördüğüm içini Rue Turenne isimli sokağa girdim, meğersem orası
internette Colmar fotolarında çıkan Petit Venice miş, çok güzel
fotolar çektim ve
kaybola kaybola bütün pazarları gezdim.
Arada Marche Couvert adlı pasaj gibi
bir yere gittim, akşam yemeği niyetine sıcacık pretzel aldım. Yok para öde, yok
telefonu çıkart fotoğraf çek derken, beklenen oldu ve
eldivenimin teki kayboldu, odaya dönene kadar dedektif gibi tek el cepte
dolandım.
4 nolu market Colmar'ın merkezi gibi, 4-5 yöne giden daracık sokaklar, el işi ürünlerin olduğu bir artisan pazarı vardı. Heryer süper süslenmiş, Noel coşkusunu yaşadım resmen.
Saat 8 civarı odaya geldim, nasıl yorgun hissediyorum kendimi, tabii İstanbul'a göre 2, Dubai'ye göre 3 saat gerideyim, bomba oldu. Bir de kaç saat sokakta dolandığım için soğuk içime işlemiş, bacaklarımın kendine gelmesi 2 saat aldı, bu sırada ben zaten uyumuştum.
4 nolu market Colmar'ın merkezi gibi, 4-5 yöne giden daracık sokaklar, el işi ürünlerin olduğu bir artisan pazarı vardı. Heryer süper süslenmiş, Noel coşkusunu yaşadım resmen.
Saat 8 civarı odaya geldim, nasıl yorgun hissediyorum kendimi, tabii İstanbul'a göre 2, Dubai'ye göre 3 saat gerideyim, bomba oldu. Bir de kaç saat sokakta dolandığım için soğuk içime işlemiş, bacaklarımın kendine gelmesi 2 saat aldı, bu sırada ben zaten uyumuştum.
Sabah korktuğum
başıma geldi :) 5:30 ta bi uyandım ama kendimi zorlayıp sonra 7 gibi kalktım,
hazırlandım, kahvaltı vb derken 8:30 ta yola çıktım, ilk durağım bir gün önce
karanlıkta fotoğrafını çektiğim Petit Venice oldu. Ordan Unterlinden
meydanındaki turizm ofisine gittim, Alsace yolunda tren olmayan ender köylerden
Kayserberg'e nasıl gideceğimi öğrendim ve Noel akşamı açık
restaurantların
listesini aldım. Noel günü ve sonrası her yer kapalı olur, aç kalırsınız diye
bizi uyarmışlardı, tedbir alalım dedim.
Bu arada Alsace
bölgesindeki Noel marketleri Kasım sonunda açılıyormuş ve çoğu 20 Aralık'a kadar açıkmış, hatta kasabalar arasında ücretsiz otobüs bile varmış. Biz bir
hafta geç gelmişiz, bence gelmek için ideal tarih 30 Kasım - 20 Aralık olurmuş.
Kayserberg'e otobüs saat 11'deydi,
ben de otele dönmeden parkın karşısındaki Charles Schmidtt adlı 'Salon de the'
de süte kakao kattıkları tırışka sıcak çikolatayı içtim, Vietnam'da bile daha
guzeldi!
Otele dönüp
Kayserberg araştırması yaptım, internette pek birşey yok, olan herşey
de sadece
Fransızca. Tren garına gittim, 145 no lu otobüs direk karşıma çıktı. 25 dkda
Kayserberg'e geldik. Miniş, şirin bi kasaba. Biraz daha Alman etkisinde sanki.
Bir saatte dolanıp, bizim pidenin kremalı ve yuvarlak versyonu olan tart flam
yiyip Colmarcığıma geri döndüm.
Otelde dinlendim, bu
sırada Yeshler geldi, onlarla bi gün önceki rotayı her türlü çoçuk aktivitesinde
durarak tekrarladım. Şehir o kadar minik ki, ikinci gün
artık harita kullanmadan yolumu bulabiliyordum ki ben yön özürlüyümdür. Saat 6
olmuştu ve her yer kapandı, ikinci Noel marketinin orda bulduğumuz tek açık
cafede bişiler yedik ve 8 gibi otele döndük.
Karan benim odada
kaldı, sabah 5:30ta kalktım ve tabii saat 7'de kahvaltıya inene kadar vakit
geçmedi. Karan'la dünyayı nasıl yeriz yarışmasından sonra mide ağrısı ile odaya çıktık,
biraz dinlenip, 9 gibi yola koyulduk. Ilk istikamet Colmar ile Basel arasındaki
Eguisheim adlı küçük şehir oldu. Bu kasaba aslında yuvarlak bir rotaya
sahipmiş, biz zigzaglarla gittik farketmedik yuvarlağı gerçi. Tabii ki Noel
günü olduğu icin 1-2 yer dışındaki her yer kapalıydı, Noel pazarı da dahil. Her
yerde noel süsleri evlerin dışına taşmış, bizde olsaydı resmen çalınırdı,
sokaklar kupkuru olurdu.
Bi saat dolandıktan sonra arabamıza atladık, aslında
bir sonraki durak Riquewihr idi ama çoçuklar uyudu diye o gunku son destinasyon
olan Ribeauville a yola koyulduk. Burayı da bi saatte bitirdik, sokağa
koydukları kafanı koyarak foto çekme plakalarında bol bol salak foto çektirdik
ve güldük.
Ordan Riquewihr e
geçtik, kale içinde bir şehir, İtalya Toskana'daki yerleri
hatırlattı. Halk akın etmiş resmen, kaç gündür gördüğüm en kalabalık kasaba
burasıydı. Nitekim açık olan 10 restauranta filan girdik ve hiçbiri musait
diildi. En sonunda minik bi pasajın girişinde, büfe gibi bi yerin arkasında
oturduk, bölgeye özel tart flamme ve patatesli soğanlı sosis yiyip yetmiyomuş
gibi üstüne de krep yedik.
3 gibi yola çıktık,
ben otele dinlenmeye gittim, Yesh çocukları alıp buz patenine gitti. Nasıl
enerji buluyo filan demeyin, keza akşam 9'da uyuyup, sabah 7:30'ta kalktı ve
araba yolculuklarında da uyuyup durdu.
Akşam, bir gece önce
yer ayırttığımız şehir merkezine yakın Romantica isimli bir italyan
resturantında yemek yedik. Servis aşırı yavaştı ama ben son zamanlarda içtiğim
en iyi çorba olan kremalı mantarlı sebze çorbası
içtim. Ordan otele geldik,
ertesi günü planladık.
Sabah tabii ki 5:30ta
ben, 6:30da Karan kalktı, onu ancak 7:30a kadar oyalayabildim, ordan kahvaltıya
indik, 8:30 gibi Yeshler katıldı bize, nitekim uzun bir kahvaltı oldu ve 10'a
doğru otelden çıkabildik.
Önce yol üzerindeki
Haut Koenisbourg Şatosuna gittik. Yolda gittikçe sis indi ve bulutların
üzerinde gidiyormuşuz gibi oldu. Şatoda manzara süper, içerisi ilginç ozellikle
de çoçuklar çok keyif aldı.
Ordan Strasbourg'a
geçtik ve ilk iş bot ile şehir turunu bulduk. Biletlerimizi aldık, tura 1,5
saat vardı, biz de Au Coin de La Rue adlı İtalyan
restaurantında yemek yedik.
Ordan tavanı cam olan
tekneyle bir saati askın süre tur yaptık, Yeşim uyudu bi ara :) Çıkışta Petit
France bölgesine gittik, burası da kalabalıktı ve Colmar'daki Petit
Venice'in büyük versyonuydu. Bu arada Strasbourg bildiğin şehiri ve gittiğimiz
diğer kasabalarla kıyaslanamaz. Hatta o kadar çok Türk vardı ki şaşırdık. Ordan
Place de Kleber'de Avrupa'nın en büyük Noel ağacını gördük. Bu arada Strabourg
Noel'in başkenti olarak konumlandırmış kendini, heryerde böyle yazmışlar.
Strasbourg sonrası
planımız Obernai'ye gitmekti, ancak hem yorgunluk, hem hava kararması hem de
L'auberge du L'ille adlı 3 Michelin yıldızlı restaurantta 7:30'ta
rezervasyonumuz var diye Colmar'a geri döndük.
Dinlenirken şeytan
dürttü ve Michelin yıldızlı restaurantın menüsüne bakıyım dedim. Antreler 70
Euro'dan başlıyordu ve uzun münazaralar sonucunda gitmemeye karar verdik,
panikle resepsiyondan bize bir yer bulmasını rica ettik. Petit Venice'in
köşesindeki, nehir üstünde kalan ve aslında gitmek de istediğim Le Comptoir de
George'da en sonunda salatamı yedim, ortaya söylediğimiz herşey çok
lezzetliydi. Yemek bitiminde otele döndük, Karan'la uyumadan önce çizgi film /
animasyon izleme kapsamında bu sefer de sirk gösterisi izledik ve 11'de uyuduk.
Sabah ben en sonunda
6:30'ta uyandım, 7:30'ta kahvaltıya indik ekipçene. Uçağım 2'de ama ben tedbiri
elden bırakmıyım diye 9:23 treni ile St Louis'e gidip, otobüse binme ve 11'de
havaalanında olma planı yapıyorum, nitekim 7 dakikalık yürüme mesafesindeki yere
arabayla 15 dakikada gidemeyince tren gözümün önünde
hareket etti.
Böylelikle hayatımda ilk defa bir vasıta kaçırmış oldum. Neyse ki ertesi tren
de 10:23teydi, peronda oyalandım ve rahat bir şekilde havaalanına vardım. Bu
arada hava 1 dereceye indi, nasıl soğudu anlatamam, arabanın camları buz oldu o
derece.
Rahat bir uçuşla
İstanbul'a geldim ve hayal ettiğim bir yere- hem de sevdiklerimle gitmiş
olmanın mutluluğu ile dünya küçük dedim.
Siz de gitmeyi dusunurseniz, yaz aylari da guzel bir alternatif olabilir, kasabalar genelde kucuk oldugu icin gunde birden fazla kasaba gorme imkani olabilir. Tabii araba kiralanmasi sart. Bir de burasi Alsace - Sarap rotası olarak geciyor her yerde. Noel oldugu icin bircok yer kapalıydı ve bu minik kasabalarda şarap tadımını cok istememize ragmen gerceklestiremedik.
Comments
Post a Comment