Huzur dolu tropik çakma cennet - Bali, Ekim 2013
Masmavi bir deniz düşünün, uçsuz bucaksız altın rengi kumsal,
tepeden kocaman bir palmiye ağacının gölgesi ve elinizde tropik meyve cocktailiniz.
Hatta masaj yaptırmak üzeresiniz. Hayalinizdeki Bali bu ise üzgünüm, size bazı
haberlerim var:)
Senede bir “uzun yolculuk” hakkımda bana eşlik eden Balidelerim: Nevra, Burcu ve kardeşi Başak. Hepbirlikte kalabalık balayımıza gidiyoruz:) 11 saat Singapura uçuş, sonrasında 3 saat aktarma ve 3 saat daha uçarak vardık Bali'ye.
Öncelikle uçakta bi cins buldu beni, yer değiştirerek anlık kurtuldum sandım ki meğersem aynı otelde kalıyomuşusuz (Singapur'un Uzakdoğu için bir merkez olduğunu düşünün, gidebileceği milyon farlı ülke varken adam hem Bali'de hem de bizim otelde!)
Uçuş uzun, Allah'tan hayatımda uçakta gördüğüm en kokteyl ortamlı, insanların ayakta sohbet ettiği, ikramın gidip geldiği uçuşa denk geldik. Biraz da çakırkeyif olunca yolun nasıl geçtiğini anlamadım.
Aktarmada mini alışveriş sonrası E11 kapısının oradaki Oasis adlı loungeda yataklara uzanıp, donarak uyumaca. Fırtınayla uyanıp uçabilecek miyiz korkusu yaşayarak Bali'ye uçuş.
İnince 1 saat bekleme sonucunda 25 usd vize parası vererek giriş. Etraf sörflü ve sörfçü Aussi kaynıyo, meğersem bizim için Yunanistan Türkiye’deki bazı tatil yerlerinden nasıl ucuzsa onlar için de Bali öyleymiş. Surf kısmına sonra değinicem.
Hava 35 derece! Havaalanı dışında çiçekten kolyelerimizi takarak adanın en güneyindeki Nasa Dua bölgesinde Ayodya adlı cennetimize varış.
Hemen
plaja iniş, kocaman bir çimenlik alanda geniş şezlonglar. Önü bomboş kumsal ve
dalgalı deniz. Nasıl güzel göründüğünü anlatamam. Ama kumda tek bir şezlong yok.
Bir de hani bizde mavi bayrak olur ya, burda etrafta denize girmeyin anlamında kırmızı
bayraklar var. Gelgitten dolayı kumla birlikte deniz yüzenleri çekiyor
ve tehlike oluşturuyormuş. E biz masmavi denizde yüzmek ve mükemmel kumlarda
güneşlenmek için gelmemiş miydik?
Neyse zaten yol yorgunuyduk, otelden 10 dklık mesafede Toya Spa adlı bir yere gidip 30 usd vererek (otelde daha pahalıydı) ve uyuyakalarak masaj yaptırdık.
Otele dön, yıkan, giyin, Kuta adlı adanın merkezi olduğunu ilettikleri ama nerdeyse bizim Mecidiyeköy gibi bi merkez çıkan semte gittik. Bu arada mesafeleri Antalya gibi düşünmek lazım, Kemer'den Side'ye, Alanya'ya gider gibi mesafeler. Nitekim Kuta'ya 30 dk da gittik. Çatlak taksici Türk olduğumuzu öğrenince bize Helal food bulma peşine düştü ama diğer yandan da size magic mushroom buluyim diye tutturdu. Saat 20:30 gibi oradaydık ve her yerin boş olması dikkatimizi çekti. Hemen hemen her restaurantta canlı müzik var, biz Bamboo adlı restauranta gittik. Meşhur Endonezya yemeği Nasi goreng (tavuklu ve yumurtalı kızarmış pirinç) ile tanıştık. Bütün seyahat boyunca ne yediysek sektirmedi, çok lezzetliydi. Off season olduğundan olsa gerek, saat 23 olduğunda her yer kapanmıştı.
Sabah 7:45 te sürüklenerek ve dolu mideyle kalkış, bol
tropikal meyveli, etrafımızda pelikan ve mini komodo ejderhası eşliğinde (Komodo
Endonezya’da bir adaymış) kahvaltı yaptık.
Bugün uçaktaki dostlarımızla!! ve diğer kafa bir çiftle genel turumuz
var. Talihsiz bir şekilde günün ilk yarısında turistik alişveriş yerlerine
götürdüler sürekli. İlginç yerler de vardı: önce bir fakir evi, sonra aynı
zamanda sanat galerisi olan bir zengin evini gördük. Burada aç parantez:
Endonezya %90 Müslüman bir ülke ancak Bali'nin %90ı Hindu ve inançları
yaşamlarının hatta evlerinin içinde. Zengin fakir farketmeksizin, evler
geleneksel ve her alanı (oturma, uyku vb) birbirinden bağımsız odalardan
oluşuyor. Her evde ayrıca bir de tapınak mevcut ve günlük olarak ibadetlerini
gerçekleştiriyorlarmış.
Etrafta sürekli, sattıkları her neyse ısrarlı bir pazarlıkla fiyatını beşten bire düşürebileceğiniz çığırtkan satıcı kadınlar karşımıza çıktı durdu.
Pirinç tarlalarının yanlarından geçerek Ubud civarındaki Maymun Ormanı'na varış. Etrafta maymunlar cirit atıyo doğal olarak. Rehber bizi birşey taşımayından kulağınızdaki küpeyi çıkartına kadar uyardı. Ben ortamdan pek haz etmemiştim gidiyordum ki, Burcu’nun Oreo bisküvi paketini çantasından çıkarttığını gördüm. Aman ne yapıyosun deyip de arkamı dönmem ve uzaklaşmam arasındaki iki dakikada maymunun biri Burcu'nun Oreosuna, dolayısıyla kucağına atla. Bisküviyi kap, Burcu da hiçbirşey olmamış gibi cool bi şekilde hayvanı kucağından atmış. Komik gibi duyulsa da trajikomedi bence. O kadar cool olabilir miydim bilemedim.
Tirajikomedimiz otele dönünce de devam etti. Nevra’yla lobide otururken minik deprem oldu, hemen merkez üssünü kontrol ediş filan ama beş dakikaya sakinledik. Akşam yemek için otele yakın bir yerde gene güzel yemek, ama bu sefer 22:30du heryer kapandığında. Yapacak hiçbirşey yok diye otelin sahiline in, şezlonglarda otur, sohbet et. Yanda da kalabalık başka bir Türk grubu. Sanki Bodrum’dayız.
Tam dönerken Champagne adlı kokoş bir bar halen açıktı, diğer günlerde geliriz diye, sonrasında gerçekleşmeyen bir hayal kurduk.
Bu arada, ara bir not: Trafik korkutucu, yolda kim yolu alırsa o geçiyo, otobüs çok ender, otellerden taksi istediğinizde mutlaka taksimetreli deyin yoksa özel araç ayarlıyorlar ama iki katı.
Ertesi gün grup ikiye ayrıldı. Valla Burculara ve bize sorsanız iki ayrı program çıkartırız size. Onlar fil safarisi, kaplanlı hayvanat bahçesi, botanik bahçesi gibi doğanın hakkını veren turlarla vakitlerini değerlendirirken biz bunları başka yerlerde daha önce yapmış olduğumuz için başka bir Bali yaşadık.
Önce sabah 06;45te kalkıp, üçüncü Ketut ile ye iç sıç filmindeki healer dördüncü Ketut'a hayatımın en anlamsız parasını vererek bir Bali deneyimi yaşadık (Nevra bana borcun var:) Ordan Mutlu'nun Balili Ketut (aa ne ilginç isim) adlı eniştesinin otellerinden biri olan Maya Ubud adlı otelde Eternity Pool (sonsuzluk havuzu) girmeye gittik. İç huzur, sakinlik, ermek ve aydınlanma kelimeleri burası için söylenebilir. Organik öğlen yemeğimiz ve rahatlatıcı masajlarımızdan sonra ben Nevra’yı foto çekimi ile baydım:) Ama günün sonunda süper keyifli bir gün geçirdik. Çıkışta oranın yerel meşhur restaurantı Dirty Duck a gidiş. Açık alanda, minik minik verandalar mevcut ve insanların bir kısmı yerde bir kısmı masalarda oturuyor vb, tavsiye ederim. Dönüşte kızlarla resepsiyonda sohbet ve yatış.
Cuma günü biz Nevra'yla gene Seminyak'ta Potatohead Beachclub a
gittik. Sanki Çeşme’de bir plajdayız. Tek farkı kimse denize girmiyo, onun
yerine havuzda içkisi ve gözlüğü ile takılıyo (bkz Beyrut ve Koh Samui). Sudan
ucuz olan!!! (50 usd) ikili şezlonglar doluydu da biz de restaurantı çevreleyen
geniş koltuklara tünedik. Yanımda six pack i ile çakma Jude Law tek başına
kitap okuyor. Ben de altta kalmadım, kitabımı okudum, Nevra yürüyüş
yaptı.
Çıkışta Jimbaran adlı, sıra sıra balıkçıların yer aldığı ve masaların direk kumsal üzerinde olduu bir bölgede Ganesh adlı bir restaurantta Burcularla buluştuk (kumsalda şezlon olmuyor ama masa var?). Uygun fiyatlı ve leziz deniz mahsüllerini mideye indir, otele dön ve her akşamki mekanımız lobide takılmaca.
Son sabahımızda kahvaltı sonrası topluca kocaman bir palmiye altına tünedik. Arada denize girip foto çekmece ve çığırtkan kadınlarla bol bol pazarlık yaparak Sarong adını verdikleri pareolardan eşe dosta al. Birşey unuttuk derken otel yakınında Beergarten adlı yerde yemek yerken farkettik ki, güneş kremi sürmeyi unutmuşuz çünkü hepimiz cayır cayır yanmışız!! Palmiye altındayız diye 35 derecelik tropik güneşte birimiz bile krem sürmemişiz. Nitekim yol Burcu’nun Bepanteninin kapış şeklinde kullanılması ile geçti. İstanbul'a döndüğümde o kadar kavruktum ki amcam seni ilk defa bu kadar yanık gördüm dedi.
Baliyi balayı destinasyonları görenlere inat biz keyifli bir tatil
geçirdik ve balayı dışında da bir sürü yüzünün olduğunu, deniz için değil ama meraklısı
iseniz surf için gidilebileceğini öğrendik. Bu tatil sonunda Hawai, Zanzibar ve
muadili tropik adaları (Maldivler muaf) listemden çıkartmış oldum ve bir başka
destinasyonda görüşmek üzere Dünya Küçük dedim.
Senede bir “uzun yolculuk” hakkımda bana eşlik eden Balidelerim: Nevra, Burcu ve kardeşi Başak. Hepbirlikte kalabalık balayımıza gidiyoruz:) 11 saat Singapura uçuş, sonrasında 3 saat aktarma ve 3 saat daha uçarak vardık Bali'ye.
Öncelikle uçakta bi cins buldu beni, yer değiştirerek anlık kurtuldum sandım ki meğersem aynı otelde kalıyomuşusuz (Singapur'un Uzakdoğu için bir merkez olduğunu düşünün, gidebileceği milyon farlı ülke varken adam hem Bali'de hem de bizim otelde!)
Uçuş uzun, Allah'tan hayatımda uçakta gördüğüm en kokteyl ortamlı, insanların ayakta sohbet ettiği, ikramın gidip geldiği uçuşa denk geldik. Biraz da çakırkeyif olunca yolun nasıl geçtiğini anlamadım.
Aktarmada mini alışveriş sonrası E11 kapısının oradaki Oasis adlı loungeda yataklara uzanıp, donarak uyumaca. Fırtınayla uyanıp uçabilecek miyiz korkusu yaşayarak Bali'ye uçuş.
İnince 1 saat bekleme sonucunda 25 usd vize parası vererek giriş. Etraf sörflü ve sörfçü Aussi kaynıyo, meğersem bizim için Yunanistan Türkiye’deki bazı tatil yerlerinden nasıl ucuzsa onlar için de Bali öyleymiş. Surf kısmına sonra değinicem.
Hava 35 derece! Havaalanı dışında çiçekten kolyelerimizi takarak adanın en güneyindeki Nasa Dua bölgesinde Ayodya adlı cennetimize varış.
Mon petit paradis |
Neyse zaten yol yorgunuyduk, otelden 10 dklık mesafede Toya Spa adlı bir yere gidip 30 usd vererek (otelde daha pahalıydı) ve uyuyakalarak masaj yaptırdık.
Otele dön, yıkan, giyin, Kuta adlı adanın merkezi olduğunu ilettikleri ama nerdeyse bizim Mecidiyeköy gibi bi merkez çıkan semte gittik. Bu arada mesafeleri Antalya gibi düşünmek lazım, Kemer'den Side'ye, Alanya'ya gider gibi mesafeler. Nitekim Kuta'ya 30 dk da gittik. Çatlak taksici Türk olduğumuzu öğrenince bize Helal food bulma peşine düştü ama diğer yandan da size magic mushroom buluyim diye tutturdu. Saat 20:30 gibi oradaydık ve her yerin boş olması dikkatimizi çekti. Hemen hemen her restaurantta canlı müzik var, biz Bamboo adlı restauranta gittik. Meşhur Endonezya yemeği Nasi goreng (tavuklu ve yumurtalı kızarmış pirinç) ile tanıştık. Bütün seyahat boyunca ne yediysek sektirmedi, çok lezzetliydi. Off season olduğundan olsa gerek, saat 23 olduğunda her yer kapanmıştı.
Fakir evindeki tapınak |
Her sabah offering adını verdikleri yaprak içi
bitki, para ve tatlıyı, kendileri yemeklerini yemeden önce Tanrılarına
sunuyorlarmış.
Bir başka enteresan konu ise her evin önünde bir put ya da heykel
mevcut. İşin ilginci altlarını hep örtü ile kapatıyorlar. Meğersem bu
heykelleri de insan vücudu gibi gördüklerinden, mahrem yerlerini
kapatıyorlarmış.
Ordan Kintamani adlı aktif yanardağa geldik ve orda bi yerde seyahatin tek tırışka
yemeğini yedik. Pura (Tapınak) Gunung Kawi (Kutsal Su Tapınağı) sonrası Bali
Pulina adlı pirinç tarlası setlerine nazır manzarası olan bir yerde Bali
kahvelerini tattık. Luwak adlı gelincik gibi bir hayvanın dışkısından üretilen
ve dünyanın en pahalı kahvesi olan kahve de burada satılıyordu. Ama fikri pek
lezzetli gelmediği için biz tercih etmedik.Etrafta sürekli, sattıkları her neyse ısrarlı bir pazarlıkla fiyatını beşten bire düşürebileceğiniz çığırtkan satıcı kadınlar karşımıza çıktı durdu.
Pirinç tarlalarının yanlarından geçerek Ubud civarındaki Maymun Ormanı'na varış. Etrafta maymunlar cirit atıyo doğal olarak. Rehber bizi birşey taşımayından kulağınızdaki küpeyi çıkartına kadar uyardı. Ben ortamdan pek haz etmemiştim gidiyordum ki, Burcu’nun Oreo bisküvi paketini çantasından çıkarttığını gördüm. Aman ne yapıyosun deyip de arkamı dönmem ve uzaklaşmam arasındaki iki dakikada maymunun biri Burcu'nun Oreosuna, dolayısıyla kucağına atla. Bisküviyi kap, Burcu da hiçbirşey olmamış gibi cool bi şekilde hayvanı kucağından atmış. Komik gibi duyulsa da trajikomedi bence. O kadar cool olabilir miydim bilemedim.
Tirajikomedimiz otele dönünce de devam etti. Nevra’yla lobide otururken minik deprem oldu, hemen merkez üssünü kontrol ediş filan ama beş dakikaya sakinledik. Akşam yemek için otele yakın bir yerde gene güzel yemek, ama bu sefer 22:30du heryer kapandığında. Yapacak hiçbirşey yok diye otelin sahiline in, şezlonglarda otur, sohbet et. Yanda da kalabalık başka bir Türk grubu. Sanki Bodrum’dayız.
Odaya dön, uyu, saat 2:30'da Türkiye’den gelen bir telefon
ile uyan: Filipinlerde deprem oldu iyi misiniz? O saatten sonra Nevra’yı uyku
tutar mı? Tsunami ihtimalleri ve coğrafi özellikleri konulu tezini bir saatte
180tl’lik internet kullanım bedeli sonucunda yazdı. Tam uyuduk sabah
6:00 da resepsiyon sebepsiz yere arayıp kapattı yüzüme. Bize uyku
haram, bu sefer de sabah 8:30da neymiş yogaya gidicez diye uyan. Normalde dişimi
fırçaladıktan sonra ayıldım demektir, ama dişimi fırçalamama rağmen üstümü
değiştirmeye takadim kalmadı ve yatağa geri döndüm. Tatilde 11 de uyanmam vuku
değil ama oldu valla, ne de olsa jetlag mağduruyuz.
Tanah Lot Tapınağı |
Plaja in, çookk sıcak. Burcu bi tanıdığı vasıtasıyla
tatildeki 2. Ketutu muzu bize adayı gezdirmek için ayarladı (Bali’de
erkeklere ailenin kaçıncı çocuğu ise onun ismini koyuyorlarmış. Ketut da
dördüncü demekmiş.). Aracımızla önce Komugi adlı süper bir fırından yiyecekler,
kurabiyeler alarak yola koyulduk. İlk olarak kayalıktaki meşhur Tanah Lot
tapınağı, takıcılar, Padang Padang adlı ye iç sıç filmindeki iptidai ve hamam
suyu kıvamındaki, hiçbir kabin wc bile olmayan plaja gidiş, ordan Uluwatu
tapınağına gidiş ve eve dönüş.
Akşam Seminyak adlı, oranın Çeşmesi sayılabilecek bir bölgeye
gittik. Ortam nasıl güzel anlatamam (evet itiraf ediyorum, benim için salaşlık
bi yere kadar). Bölgenin denize en yakın bölgelerinden birindeki, bize şiddetle
önerilen La Luciola adlı bir restauranta gittik, Nevra’yı öncü gönderdim çünkü
ben kesin beğenirdim J Orayı fazla
romantik buldu diye girmedik, onun yerine merkezindeki Rumours adlı vasat restauranta
gittik. Ordan Zappas adlı rock/reggea barda keyifli zaman ve 24:00 te
balkabağına dönüşmece.Tam dönerken Champagne adlı kokoş bir bar halen açıktı, diğer günlerde geliriz diye, sonrasında gerçekleşmeyen bir hayal kurduk.
Bu arada, ara bir not: Trafik korkutucu, yolda kim yolu alırsa o geçiyo, otobüs çok ender, otellerden taksi istediğinizde mutlaka taksimetreli deyin yoksa özel araç ayarlıyorlar ama iki katı.
Ertesi gün grup ikiye ayrıldı. Valla Burculara ve bize sorsanız iki ayrı program çıkartırız size. Onlar fil safarisi, kaplanlı hayvanat bahçesi, botanik bahçesi gibi doğanın hakkını veren turlarla vakitlerini değerlendirirken biz bunları başka yerlerde daha önce yapmış olduğumuz için başka bir Bali yaşadık.
Önce sabah 06;45te kalkıp, üçüncü Ketut ile ye iç sıç filmindeki healer dördüncü Ketut'a hayatımın en anlamsız parasını vererek bir Bali deneyimi yaşadık (Nevra bana borcun var:) Ordan Mutlu'nun Balili Ketut (aa ne ilginç isim) adlı eniştesinin otellerinden biri olan Maya Ubud adlı otelde Eternity Pool (sonsuzluk havuzu) girmeye gittik. İç huzur, sakinlik, ermek ve aydınlanma kelimeleri burası için söylenebilir. Organik öğlen yemeğimiz ve rahatlatıcı masajlarımızdan sonra ben Nevra’yı foto çekimi ile baydım:) Ama günün sonunda süper keyifli bir gün geçirdik. Çıkışta oranın yerel meşhur restaurantı Dirty Duck a gidiş. Açık alanda, minik minik verandalar mevcut ve insanların bir kısmı yerde bir kısmı masalarda oturuyor vb, tavsiye ederim. Dönüşte kızlarla resepsiyonda sohbet ve yatış.
Potatohead BeachClub |
Çıkışta Jimbaran adlı, sıra sıra balıkçıların yer aldığı ve masaların direk kumsal üzerinde olduu bir bölgede Ganesh adlı bir restaurantta Burcularla buluştuk (kumsalda şezlon olmuyor ama masa var?). Uygun fiyatlı ve leziz deniz mahsüllerini mideye indir, otele dön ve her akşamki mekanımız lobide takılmaca.
Son sabahımızda kahvaltı sonrası topluca kocaman bir palmiye altına tünedik. Arada denize girip foto çekmece ve çığırtkan kadınlarla bol bol pazarlık yaparak Sarong adını verdikleri pareolardan eşe dosta al. Birşey unuttuk derken otel yakınında Beergarten adlı yerde yemek yerken farkettik ki, güneş kremi sürmeyi unutmuşuz çünkü hepimiz cayır cayır yanmışız!! Palmiye altındayız diye 35 derecelik tropik güneşte birimiz bile krem sürmemişiz. Nitekim yol Burcu’nun Bepanteninin kapış şeklinde kullanılması ile geçti. İstanbul'a döndüğümde o kadar kavruktum ki amcam seni ilk defa bu kadar yanık gördüm dedi.
Yanmadan önce:) |
this is so wonderful sweet lady.
ReplyDelete