It's not the destination, it is the journey - Pristina (Kosova), Ocak 2020
Şu
dünyada ziyaret ettiğim 70. ülkeye doğru yola çıkarken, beklentilerim o kadar
düşüktü ki, anlatamam. O kadar düşük beklentiye rağmen bu kadar büyük
zorluklarla minnak Kosova’ya ulaştığımda önemli olanın varış noktası değil de
yolculuğun kendisi olduğunu bir kez daha hatırladım.
Bu
kadar felsefi bir girişten sonra başıma gelenler hep kendi yüzümden diyerek
anlatmaya başlıyım. Budapeşte’de toplantı var ve öncesinde bir yere gidelim
diyerek Tawfiq’le ikimizin de gitmediği birtek Kosova’yı bulduk. Planımız bir
Cuma sabahı 6da İstanbul’da havaalanında buluşup 08:20 uçağıyla Pristina
– Kosova’ya varmak ve benim 70. ülkemi kutlamak. Havaalanına geldim, Tawfiq’i
arıyorum ulaşamıyorum. Beni bi panik sardı, bu arada şans eseri Yeliz Yeşim’i
gördüm paniğimi bi süre unuttum. Kızlar kendi uçaklarına gidince ve bizim
uçağın 1 saat rotar yaptığını öğrenince paniğimi tekrar hatırladım ve resmen
acil durum planına dönerek, polisi aramayı, uçuşumu akşama almayı vb düşündüm.
O sırada şansa mailimi kontrol ettiğimde Tawfiq’in teli bozulduğu için bana
mail attığını ve h alanında olduğunu öğrendim ve bugünlük bu kadar stres yeter
diyerek onla buluştum. Ama tabii o sırada başımıza geleceklerden habersiziz.
Nitekim 08:20 uçağı önce 09:20 sonra 10:20 ye alındı ama saat
11:30 oldu ve biz uçakta bir akşam önce iptal edilen uçuşun
yolcularının otelden toplanmasını bekliyoruz. Diğer yandan bir amca ben artık
toplantımı kaçırdım diyerek uçaktan inip bavulların tek tek kontrol edilmesi
ile kalkışımız 12’yi geçti.
Normalde 1 saatlik uçuş, 1 civarında pilotumuz sisten dolayı inemiyoruz biraz dolanıcaz dedi. Yaklaşık iki saat sonra inemiyoruz, Arnavutluk – Tiran’a geçiyoruz dedi. 3 gibi gene maceralı bi şekilde indik. TK size transfer ayarlayacağız dedi, 1 saatte gelmeyince biz artık aç– susuz- tuvaletsiz bir şekilde 8 kişi taksi ayarlayıp akşam 6:30 gibi Kosova’ya vardık. Sonra dünya değişti. Nasıl yardımcı insanlar, taksi şoföründen, kiraladığımız Airbnb nin sahibine, yolda tarif sorduğumuz amcadan garsona kadar, bi anda modumuz değişti.
Normalde 1 saatlik uçuş, 1 civarında pilotumuz sisten dolayı inemiyoruz biraz dolanıcaz dedi. Yaklaşık iki saat sonra inemiyoruz, Arnavutluk – Tiran’a geçiyoruz dedi. 3 gibi gene maceralı bi şekilde indik. TK size transfer ayarlayacağız dedi, 1 saatte gelmeyince biz artık aç– susuz- tuvaletsiz bir şekilde 8 kişi taksi ayarlayıp akşam 6:30 gibi Kosova’ya vardık. Sonra dünya değişti. Nasıl yardımcı insanlar, taksi şoföründen, kiraladığımız Airbnb nin sahibine, yolda tarif sorduğumuz amcadan garsona kadar, bi anda modumuz değişti.
Akşam
yemeği için bize Pishat diye bir yer önermişlerdi, orası boş olduğu için
yanındaki Casa adlı café’de yerel köfteden yedik, güzeldi. Minik bir pasta ile
de 70. Ülkeyi kutladık 😊 bu arada soğuk kelimesine
ayrı bir tanım geliştirdim, rüzgar derimin içine buz taneleri yerleştirmeye
başladı resmen. Pestilimiz
çıkmıştı, bar vb ye devam edemedik herkes odalara çekildi.
Ertesi
Sabah Dit e nat adlı çok sıcak, sevimli bi kafede hayatın anlamını
tartıştığımız keyifli bir kahvaltı yaptık. Ordan yürüyerek önce Mother Teresa
sq de bi telefon tamircisi bulduk. Devamında ilginç mimariye sahip Ulusal
Kütüphane’ye girdik, savaştan kalma gazeteleri görmek ilginç oldu.
Cathedral,
Taş Camii, eski şehirde dolaştıktan sonra Half n half cafe adlı bir yerde, en
sevdigimy formattaki pudingimsi kıvamda birer sıcak çikolata içtik. Ordan
tiksinç birşey yaptık ve ikinci el spor ayakkabı satan bir mağazaya girdik.
Dediğim gibi detay yok başka. Akşamüstü olmuştu ve biz şehirde görülebilecek
herşeyi gördük. Yemek için önce Babaghanus adlı vegan bir restauranta gittik,
uymayınca Matisse adlı restaunrata gittik, hızlı servis ama asıl tatlılarıyla
meşhurmuş, feci bir menü vardı ve dayandım yemedim. Yürüyerek ve donarak eve
dönmece, ben tv izlerken uyuyakalmışım zaten (3 saat gerideydi Kosova).
Sabahın
5’inde uçağımıza gitmek üzere yola çıktık ve bu sefer Tawfiq online check in
yapmadığı & uçak overbooked olduğu için mini bi panik yaşadık ama neyse ki
sonra herşey halloldu. Böylelikle dünya küçük diyerek 70. Ülkemi de ziyaret
etmiş oldum. Dip not: Balkanların içinde en sevdiğim Bosna Hersek oldu.
Comments
Post a Comment