Akide şekerim burnumda tütüyordu (bkz: Beyrut 2011 yazısı),
bu sefer turistik amaçlı gitmek istedim. Lübnanlı arkadaşım Roula ile bütün
programı ayarladım, tatil ekürim Nevra da bana katıldı ve neresinden tasarruf
etsek kardır diyerek millerle biletimizi aldık.
Gecenin bir köründe, Blue Taxi miz (bunu bir yere mutlaka
not alın) bizi aldı ve inşaatların içindeki Ramada Mid-Town a bıraktı. Şanslı
gecemizdeydik, sabaha karşı vardığımız oteldeki resepsiyondaki amca odamızı
upgrade etti. Ertesi gün ne kadar merkezi bir yerde olduğumuzu anladık ancak
otelin 4 tarafı yeni otel inşaatları ile kuşatılmış durumda, neyseki hergün pestilimiz
çıkmış bir şekilde döndük odaya da uykumuz bölünmedi gürültüden.
|
T havuz ve çamur deniz |
Ertesi gün serseme dönmüş bir şekilde kalktık, Roula
sağolsun aldı bizi ve şehrin biraz dışındaki Iris Beach’e götürdü. Biraz trafik
vardı, yolu da şaşırdık, normalde 45 dk sürmesi gereken yer nerdeyse 2 saat
sürdü. Bu Iris Beach, şehirdeki popüler Iris adlı bir barın beach i. Orada bir
diğer arkadaşım ve kilit insan Lara ile tanıştık. Beyrut’ta herşey tanıdıkla
ilerliyor, Lara mekanın müdavimi ve onun gelişi ile en arkadaki şezlonglardan
en öne terfi ettik. Mekanda T şeklinde bir havuz var, onun önünde de deniz. Bir
kişi denize girmiyor, ilk gün biraz rüzgar var ondan dediler. Bu arada havuz,
Reina’nın sulu versyonu. Insanlar denize girmedikleri gibi, yüzmüyorlar da,
güneş gözlükleri ile dalıp sonra havuzun içinde birbirlerini keserek içkilerini
yudumluyor. Ilginç bir tecrübe oldu bizim için.
Ordan Solidaire adlı şehir merkezine geçtik, etrafta
dolandık. Geçen sefer de gitmiştim Beirut Souks adlı şehrin en lüks ve açık
hava AVM sine gittik. Ordan biraz daha dolandık, Nevra’ya saat kulesini
gösterdim, meydanda dolandık ve otele döndük. Hava korkunç sıcak, nem ultra,
sanki bizi cıcı böceği ısırmış, zaten bir gece önceden de yorgunuz odaya
geldiğimiz gibi uyuduk resmen.
|
yediğimiz içtiğimiz sizin de olsun |
Akşam Roula aldı bizi, Zaytuna Bay adlı Izmir Kordon’a
benzeyen bir bölgede, Karam Al Bahr adlı bir Lübnan Restaurant’ında humusları,
tabulelerimizi yedik. Ordan geriye doğru yürüdük ve yeni açılmış olan
Mywaterfront adlı bara geçtik. Sıcaklık devam ediyor, kocaman vantilatorleri
koymuslar, önüm yanıyo arkam buz kesti.
Ertesi gün Byblos a gitmek üzere Roula bizi aldı, yol
üzerinde, oranın Komşu Fırını olan Wooden Bakery’den Zahtarlı mannouche adlı
bir hamurişi tuzlularını aldık, değişik ve güzel. Ordan Harissa’ya gittik,
Mother Mary heykelini gördük.
Byblos antik şehrine geçtik. Incil’e
ismini veren (Bible) bu antik şehir artık deniz kenarında bir balıkçı kasabası.
Deniz nasıl pis gene anlatamam, böylelikle ikinci günümüzde de denize girme
şansımız olmadı. Sonradan öğrendik ki, Beyrut’un aseptikleri denize
dökülüyormuş, kimse girmezmiş. Neyse, Byblos a geri dönecek olursak, normalde gezip
görülebilecek harabelere sahip önemli bir turistik bölge olduğu için çok
kalabalık olurmuş. Ancak biz de dahil toplam 10 turist vardı etrafta. Suriye’deki
olaylar bölgenin güvenliğini etkilemiş ve geçimini turizm ile sağlayan ülkeyi
baltalamış. Gömük sütunlar vb görmekten her ne kadar çok haz alsak da!! sıcağa
galip geldik. Etraf da o kadar boştu ki, orda Mother’s adlı çok meşhur bir
restaurantta yer ayırtmıştık onu iptal ettik (biz ettik siz fırsatınız olursa
etmeyin). Etraftaki büfe gibi bir yerde soluklanıp ayran içtik ve yakınlardaki
ABC adlı AVM ye gittik, dolandık, ordaki Casper and Gambini’s adlı yerde
çok leziz yemekler yedik. Yol üzerinde baklavaları ile ünlü Abdel rahman el
hallab da tatlı yedik. Lübnan baklavası minnacık ve bizimkine göre daha az
tatlı ve çıtır, öyşe pıt pıt yenilesi, fazla zararlı.. Ordan ne yaptık, tabii
ki otele gidip uyuduk..
|
Eller havaya! |
Akşam, Beyrut’un en önemli gece klüplerinden biri olan
White’a gittik. Meğersem saat 10 da açılıyormuş, biz 9.30 gibi gittik ve kapıda
bekledik. Resmen liseden beri hiç kapıda beklememiştim. Neyse rezervasyonumuz
Lara’nın eşi Joe tarafından yapılmıştı ve kilit bir kişi olduğu için klüp
açıldığında ilk bizi aldılar içeri J
Yengeçli bir salata söyledim, ilk gün Iris beachteki mükemmel tecrübeden sonra,
bu da sektirmedi, fevkaledeydi. Murat katıldı bize ve okeye dördüncümüz
tamamlanmış oldu. Bu arada Beyrut’un gece hayatı yıkılıyor dediler bize,
White’ta özellikle bir gelen her gece gelmek istiyomuş filan, bekliyoruz saat
23:50, mal bir müzik çalıyo kimsenin eğlendiği filan yok, bu mu meşhur gece
hayatı diyoruz. Saat 00:00 oldu, sanki sihirli bir el değdi, anlatamam herkes
ayakta, çalan müzikler en eğlencelisi en hareketlisi ve biz de akışa bıraktık
kendimizi, cidden eğlendik. Çok geçe kalmadık ancak meşhur Beyrut gece hayatının
tadına vardık (kışın Al Mandaloun’dan şaşmayın).
Kapıdaki arabaları görseniz inanamazsınız. İlk Beyrut
yazımda 1980’lerden kalma arabalar var demiştim, ofise yakın sanayii bölgesinde
olduğumuz için yanılmışım. Beyrut’ta 3 tarz araba var: 1980 lerden kalanlar,
normal arabalar ve über lüks arabalar. Bu kadar belirgin bir ayırım var.
Insanlar için araba önemli bir statü sembolü, parası olmayan bile en lüks
arabaya biniyormuş, bu sadece araba için değil her türlü lüks ürün için
geçerliymiş. Zaten son gün manikürcüde orjinal LV çanta görünce artık pes
dedim.
|
bir dekorasyon harikası oldugunu
düşündüğüm balkon perdeleri |
Ertesi gün Beidettine ve Deir el Qamar adlı tarihi –turistik
yerlere gidecektik onun yerine Muratların evinde Pazar kahvaltısına gittik J Yemek ve alışverişe
herşeyi satabilme potansiyelimiz oluştu resmen.
Blue Taxi’ye binip adresi verdik ve Murat’a mı gidiyorsunuz deyince bir
dumur olduk. Sıkı bir pazarlık ile yarı fiyata gittik, mutlaka pazarlık yapın.
Uzuunnn ve keyifli bir kahvaltı sonrasında Murat aldı bizi arabayla dolaştırdı.
Burj al hammood adlı Ermeni Mahallesi’nden geçtik, burada Türkçe
konuşanları kovdukları bir mahalle. Ashrafi adlı Abdi İpekçi caddesi gibi olan
bir semte gittik, ordan Kornişte dolandık, Beyrut’un 1970lerde Ortadoğu’nun
Paris’i olarak adlandırılmasını sağlayan Hamra caddesinde bir turladık ve
Solidaire e geri döndük. Bir kıyım yaşayarak biraz alışveriş yaptık, beni bu
sıcaklar mahvetti J
Akşam ise Iris Pub’a gittik, şehrin merkezinde 5-6 katlı bir
binanın terası, günlerden Pazar, mekan tıklım tıklım, yaş ortalaması süper, insanlar
süper, canlı orkestra var süper, başka ne isteyebilir bir insan. Pazar gecesi
olmasına rağmen bu kadar kalabalık ve eğlenceli olmasına çok şaşırdım. Ordan
Four Seasons Hotel’in roof top una gittik bomboştu çıktık. Nevra’ya orjinal bir
Beyrut eğlencesi göstermek istiyordum, Al Mandaloon yazın iyi olmuyormuş diye
şansa otelin karşısındaki Music Hall’e gidelim dedik, Pazar akşamları
kapalıymış diye kapıdan döndük. Bu şanssızlık ertesi güne de sirayet etti ve
hem arkadaşlarla, hem taksici ile hem de otel ile check etmiş olmamıza rağmen
Jeita mağaralarına kadar gidip, kapısından geri döndük, acı oldu. Onun
üzüntüsünü Snippers adlı bir süpermarkette atmaya çalıştık. Bu arada fırsatınız
olursa Solidaire’deki TBS adlı süpermarkete gitmenizi öneririm, restaurantlar,
orada yiyebileceğiniz sushi corner, geniş ürün yelpazesi, çok şık bir tasarım
cidden çok beğendik.
|
ekmek tatlısı pain perdu |
Şehre döndük Balthazar adlı klas bir mekanda öğlen yemeği ve
oranın çok meşhur tatlısı “Pain Perdu” adlı sade sufle gibi bir tatlı yedik. Ordan
sıcağa aldırmadan yürüyüş olsun diye Zaytuna Bay’e tekrar yürüdük ve Cosmo
Cafe’de bişiler içtik. Havaalanına gittik ve önce Al Rıfai adlı kuruyemişciden
sonra da baklavacıdan hediyelik alarak memlekete doğru yol aldık ve dünya küçük
dedik.
Comments
Post a Comment