Kalk gidelim Oslo, Temmuz 2017


İsveç ’teki bir toplantı sonrasında aslında hiç aklımda olmayan ama ya buralara kadar gelmişken gidelim diye gaza gelip Oslo’ya geçtik.Rahat bir uçuş ve ulaşım sonrası merkeze cok yakın olan Saga Hotel City Center’da uber yakışıklı resepsiyonistimiz karşıladı bizi – merak etmeyin hiç yüz vermedi. Otel şehirdeki bütün turistik attraksyonlara yakın. Yürüyerek Akerhus Castle Park, City Hall ve Aker Brygge’e geldik. Burası bir köprü aslında ama birçok restaurantin olduğu panayir merkezi gibi yapmışlar. Biz de gözümüze güzel gözüken Albert Bistro'da geç bir kahvaltı yaptık. Aker Brygge devamında estetik açıdan çok güzel binalar ve cezbedici restaurantlar gördük. Şansımıza hava serin ama güneşliydi, üstüne bir de hiç beklemediğimiz kadar estetik bir şehir çıkınca beklentimizi aştı.

Ordan Nobel Barış Muzesi’ne girdik, girdik derken bilet alma kısmının orda sadece durduk, nedense istemedik içeri girmeyi.
Yakınındaki bir iskeleden 2 saatlik Fjord Cruise turu aldık. Bunda aklınızda fjord konusunda bir algı varsa önce onu değiştirin:) Akerhus Kalesi sonrası Opera binası geldi, önünde Caddebostan plaji gibi o serin havada denize giren halk, açıklarda miniş binalar ve renkli kabinleri gördük. Bu renkli kabinler özellikle 1920lerde içki yasaklandığında alkol kaçırmak için kullanılıyormuş . Sonuç olarak o resimlerde gördüğümüz karlı fjord vb görmedik, sanırım minik koylara da fjord diyolar, ama keyifli ve yapılması gereken bir turdu kanımca.

Odaya dön, banyo, dinlen, dışarı çık. Fjord adlı oranın meşhur bir restaurantina gittik öncelikle, yer yoktu. Bize hemen yakınlarındaki Eikrestaurant in kardesi Savoy restaurant’I önerdiler.  Michelin listesinde yer alıyormuş bu restaurant ve fix menü çalışıyorlarmış . Biz 3lu menü aldık; hem yemekler hem fiyat çok çok iyiydi. Ordan yürüdük otele saat gece 11 ve hava halen aydınlıktı.


 
Sabah kalkıp, bol yengeç, somon ve karidesli bir kahvaltı yaptıktan sonra City Hall’un deniz tarafından 30 no lu otobüse bindik ama ne biletimiz ne kronumuz var, kaçak bir şekilde Viking Muzesi’ne geldik, tabii muzeye para odedik :)
Burda genelde Viking gemileri var ve tarihleri sade bir şekilde anlatılmış. Tavanda bir 3D mapping Viking tarihini anlatan bir animasyon vardı, o çok ilginçti.
Ordan, Oslo’nun olmazsa olmazı olarak adlandırılan Vigeland Sculpture (heykel) parka gittik, genelde insan figurleri ve ilginç heykeller vardı. Turu bitirip muzenin kafesinde bişiler içerken yağmur bastırdı, biraz dinsin diye bekledik ama bitmeyince koşarak çıktık , tramvaya bindik, kathedralin olduğu trafiğe de kapalı alışveriş meydanında, Scholus durağında indik. Hedefimiz Malthallen adlı food market.
Burda çeşitli café ve taze yemek yapan yerler var ve istersen gıda malzemesi de alabiliyorsun. Biz Norvec’li balıkçıların emeklerini bir selamlayalım dedik ve deniz mahsulleri saran bir yerden yemeklerimizi aldik. Özetle   bir vahşet yaşandı: ellerimizle midye, karides, yengeç yedik.
Çıkışta Ingensgate diye mini bir pasaja gittik. Aslında açık hava ara sokak, tepeye bi tane avize koymuşlar, etrafında açık hava cafeleri var ve hemen nehirin yanında. Biraz ilerleyip nehirin oraya geçtik, sağ kenarından gittik grafittiler gene cafeler, sonra döndük Grunerlokka bölgesindeki Gruners Gate sokağında yukarı aşağı yürüdük. Köşedeki ve tavsiye edilen new generation coffee brewery Tim Wendelborg da mola. Ordan Karl Johan's sokağında dolandık, 6da her yerin senkronize bir şekilde kapanmasından sonra otele dönüp dinlendik.
Akşam yemeği için otelin yakınındaki Mamma Pizza’ya yürüdük. Orda güzel güzel pizzalardan sonra yürüyerek Aker  Brygge de soldaki tekne gibi cafe barlardan Brygg isimli olanına gittik, müzik vardı, cider vardı, orda oturduk lafladık.
Sabah 8de bilgisayari açıp çalış (malum Pazar ve is gunuydu), kahvaltı sonrası Lokka bölgesine gittik gene, bu sefer bir bitpazari vardı, salak salak dolan, bir gün onceki yerlere git, Schols meydanındaki Grunerhaven adlı cafede bira molası ve otele dönerek havaalanına doğru yola çıktık. Dediğim gibi hiç beklentim olmayarak geldiğim bir yerden keyifli bir şekilde dönerek Dünya Küçük dedim.


Comments

Popular posts from this blog

Ayvalık , Cunda - Temmuz 2011

Safranbolu, Kasım 2010

VAN minüt - Mart 2012